29 Eylül 2009 Salı

46 Inc ve 3 Boyut Bir Arada

Uzun süredir  bloga girecek kadar zamanım olmuyordu.Girmişkende bir haberi sizlere vermek istedim...
Teknoloji devlerinden olan JVC kendini yine aşarak 46 inçlik ve 3 boyutlu , yüksek tanımlı monitörü üretmiş


Evlerde genelde  bilgisayarlara bağlı olan monitörün diğer görselliği olan salondaki televizyondan büyük olması doğal karşılanmayan bir durumdur elbet.Ama kişi bu olaya farklı bir bakış açısıyla yaklaşırsa bu sorun ortadan kaldırmış sayılırız.

İşte bu noktada bende sizlerle beraber JVC'nin satışa çıkardığı bu 46 inçlik 3 boyutlu görüntü destekleyen ve 1080 px yüksek çözünürlükteli monitöre gönül rahatlığıyla bakabiliriz. 3 adet HDMI bağlanıtısının herhangi birinden faydalanarak kendisine ulaşan her boyuttaki görüntüyü hoş karşılayan bu devasa alet , piyasaya çıkmış durumda...
2010 yılından sonra da vitrinlerde görmeyi istediğim bu 3 boyutlu televizyon teknolojisine önce Japonyada şu anda zaten satışta.Eeee kendi memleketleri tabi olsun o kadarda.iyen JVC, GD-463D10 kod adıyla çıkardığı monitörü Japonya'da satışa sundu. Gerçi bu monitörü almakta ayrı bir dert çünkü fiyatı 14 bin Türk Lirası...

18 Eylül 2009 Cuma

X-Men The Last Stand


Geçenlerde sabaha karşı bir durgunluk çöktü ve film izleyesim geldi birden neyse rastgele bir film seçtim.Film X-Men The Last Stan yani Son Direniş...
Neyse sabah o güneşinde doğumunun verdiği bir ortam ile izlemeye başladım.Filmde çok farklı açıdan en az 7-8 kadar hata sözkonusu idi.En basitinden bir adam atladığı anda 4 kişiyi birden öldürüveriyor veyahut adaya köprüyü kurduklarında halen ortalık aydınlık iken adam arkasına bir dönüp tekrar öne döndüğünde hertaraf karanlık oluyor.İşte buna benzer birkaç tane daha hata vardı.Gelelim filmin konusuna....
Asıl konu duygularına hakim olabilme olsa gerek bu film.Ama alt başlık olarak farklı şeylerde diyebiliriz tabi.Birde herzaman olduğu gibi filmde iyiler ve kötüler savaşı vardı.Kazanan taraf malum zaten demeye pek de bir gerek yok ...
Filmde psişik güçleri kullanabilmek daha doğrusu bunu doğru bir şekilde , insanlığa yarayacak kimsenin hayatını olumsuz etlilemeyecek şekilde kullanmayada değinilmiş.Genel olarak film iyi izlemenizi tavsiye ederim.En azından böyle ortamın çok sessiz , sakin olduğu ortamlarda izlemeniz tavsiyem (:

17 Eylül 2009 Perşembe

Cem Garipoğlu Teslim Oldu

Yaklaşık 200 gündür bir türlü bulunamayan Cem Garipoğlu sonunda yakalandı pardon pardon teslim oldu...
Bu geçen 197 günde her on saniyede bir bu konuya dair haber ve her beş saniyede bir de kolbastı görüntülerinden artık bıkmış gibiydimde.Ama teslim olması aslında iyi olmadı değil.Bir cinayetti evet belkide ama altında onlarca şey yatabilme ihtimali çok çok yüksek olan bir cinayet...Merak ettiğim büyük iki şey var.İlki bu 197 gün boyunca nerde , nasıl bir ortamda kimlerin gözetimi altında tipinde hiçbir değişiklik olmadan ve yakalanmadan kalabilmesi.Diğeri ise vereceği ifade.Gelelim teslim olmasına.Olayı ise şöyle oluyor ;
Avukatın dediğine göre akrabası olmayan ama akrabası olmadığını bildiği bir kişi avukatı arıyor ve İstanbul Bakırköy de anayola yakın bir yerde bulunacağını söylüyor.Ve avukatın işyerine 10-15 dk uzaklıkta bir yer.Aslında diyomya o kadar çok gariplik var ve bilinmeyen o kadar çok şey ortaya çıkacak ki bence birçok kişi şaşıracak.Medya işin içinde ise öyle olacaktır elbet ama neyse devam edelim olaya !!!
Cem Garipoğlu teslim oldu...
Avukat nerde kaldığına dair bir bilgisi olmadığını söylüyoken o kadar tedirgin davrandı ve kekemelediki bunun üstüne bir de vekalati 2 gün önce aldığını ekleyince olaylardan %100 haberi olduğuna dair kanılarım oldukça çoğaldı.Aslında belki bunları söylüyor olmam bir çok kişinin bile düşüncesini değiştirebilecek ama herşeyin medya olmadığını bilebilmek lazım.Demin söylediğim gibi saçı , sakalı , giyim kuşamı hiç göze çarpar bir değişiklik yoktu.Bir tek sakalı biraz daha uzundu ! Olayın rahmetli Münevver 'in ailesi tarafına hiç girmek istemiyorum çünkü aile zaten şu anda psikolojik tedavi görüyor ve kardeşi ise Facebook 'da gördüğüm kadarı ile eve gelmiyormuş... 
Neyse teslim oldu.Uzatmaya fazla gerek yok olayları kısa sürede göreceğiz elbet...
Umarum bu tür karmaşık olaylar ile TÜRK halkı birdaha asla karşılaşmaz.Toplum ve toplum değerlerimiz bu kadar yozlaşmamıştır umarım...

14 Eylül 2009 Pazartesi

Özledim...

Uzaklardan bir ses olmanı isterdim, bir selam, bir nefes... "Üşüme" diye seslenmeni isterdim... Bir el olmanı isterdim, bir kol... "Özledim" deyip sarılmanı... En karanlık yerinde düşlerimin çıkıp gelmeni isterdim. Kınalı bir bahar gibi, umut ışığı olmanı isterdim hayatıma... Gelseydin ve yaslasaydım başımı omuzuna, ağlasaydım doya doya ...geçerdi üşümesi yüreyimin,geçerdi üşümesi içimin kirpiklerimde yagmurlar dumanlanmasdı biliorum...
seninle suları yesil bir ırmayın kıyısında buluşmak,saclarının kokusundan öpmek içime çekmek ve senin soluyundan içmek, sana sarılmak,kuçaklamak,uçmak isterdim...
ama nafıle,aramısdakı butun yollar kapalı...bütün dallar kesik.....yokluyun bus gibi soyuk....üşüyorum.......yüreyimde donmuş sankı.göslerimde......
atesler içinde bedenim..öle bir üşüme ki,hiç bir sey ısıtmıor artık.butun uzuvlarımuyuşmuş.ezip geçior ruhumu acılar.....
yoksun işte,kalbımın kuyusu en hasın sesle inliyor simdi..
kirpikleri kırılan bır samanın tenınde,arılı şiirler topluorum geceleri şimdi..
bilirim,sevmekve öslemek bir atase dokunmaktır,yakmaktır yureyını yangınlrda.ama ben üşüyorum.yokluyun bus gibi soyuk.yakacak bir seyimde yok.
aglıoyrum busa dönüşüyor gös yaslarım...aglıyorum akıp gidior gösyaslarım çaylayanlara.......
bakakalıyorum ardından çaresis,,,,,
ah!birel olsan dokunsan alnıma,okşasan saçlarımı şefkatle...geçerdi agrısı basımın,geçerdi biliorum..........bir gül olsaydı bahcemde,koklasaydım nefes nefes,çekseydım içime derin derin.......birgös olup baksaydın göslerime,çekip alsaydın içindeki hüsnü.... ah!bir bilsen nasıl sevinirdi yüreyim..nasıl sewinirdi dudayımdaki gelincik
susuorum artık derin derin...ve sessizce soluyorum bir hazan yaprayı gibi....oysa ne kadar çok hasretim konuşmaya,anlatmaya ...anlasılmaya,oysa ne çok istiyorum,tüm bedenimden söküp almanı yalnıslıyımı,hıcranımı bir tılsımla.......
yüreyimden kanrevan.dıkenler acımasıs,ayaklarım kırık koşamıoırum artık doruklara..menzil uzak.....gel.yüreyim ol.aglayan gözlerim ol her damlada.yeniden doyur beni.yeniden doyur umudumu.her ölduyumde yeniden yarat ki,seni ne kadar öslediyimi Aanlatayım yeryusundeki butun canlı cansıs varlıklara,ne kadar çok sefdiyimi...
önce sen gel sevgilim solmadan resimler,şiirler sislenmeden....islenmeden geceler.....sonra ölüm gelsin.......
yoksun işte, kalbimin kuyusu en hazın sesle inliyor şimdi...

13 Eylül 2009 Pazar

Yalnızlık

Sonu olmayan bir uçuruma duser gibiyim senin olmadigin yerde


Nasil ki bir çocuk ninnilerle avunursa ben anilarimla avunurum her zaman


Anilarim bir sinema seridi gibidir gozlerimin karanlik çukurlarinda


Goz yaslarim yagmur, dusuncelerim çamur olmustur


yalnizlik uçurumunda.....






Dün yine yalnızdım...
Uzun uzun düşündüm.
O eski günleri
İnan özlemle tutuşunca
Bir başka nefes alıyor insan.


Seni düşündüm....
Gözlerini...
Ruhumu titreten,
O ince, zarif sesini...
Sonra birden durdum,
Ve hayal meyal hatırladığım
O ilk karşılaştığımız an geldi aklıma!
Senin gözlerime bakamayışın,
Ve benim bu halinle
Seni ne kadar da
Masum bir kar tanesine
Benzetişim geldi aklıma.


Zaman geceyarısı.....
Yine sen düştün aklıma,
Sanma ki unuttum.
Ama her seni hatırlayışımda
İnan bana
Seni sen olduğun için
Ne kadar da çok
Sevdiğim aklıma geliyor.


Söyle bana,
Benim seni her düşündüğümde,
Sende beni biraz olsun
Anımsayabiliyor musun?

Bunu birkaç yıl önce yazan o çok sevdiğim insana teşekkürler...

11 Eylül 2009 Cuma

Dünya Rekoru Kırıldı

Bu aralar bayağı ismi revanşda olan dünyanın en hızlı koşan adamı olarak onlarca kere karşımızda gösterilen Jamaikalı. Usain Bolt abimizin rekorunu bir çita kırmış.Bolt geçen ay Almanya  Berlin'de yapılmış olan Dünya Atletizim yarışmasında 100 metreyi 9.58 gibi bi saniyede koşmuş ve rekorların hepsini altüst etmişti. Tabi Bolt yaparda biz yapamazmıyız diyen çitalar Bolt 'dan daha hızlı koşmayı başardı ve rekoru bu sefer onlar pardon Sarah adlı çita alt üst etti. 100 metreyi 6.13 saniyede koşan ve dünyanın en hızlı canlısı olmayı başaran Sarah adlı çita adeta Bolt 'la dalga geçmiş oldu.Kimin daha hızlı olduğunu gösterdi...
Sarah şu anda resmi olarak dünyadaki en hızlı canlı olmayı başardı (:

7 Eylül 2009 Pazartesi

Özgürlük Heykelinin Bir Garip Hikayesi

Geçenlerde biyerlerde bu konuya dair bir yazı görmüştüm merakımın üstüne birazdaha detaya inme mecburiyetim ile meşhur Özgürlük Heykeli'nin o değişik öyküsünü yazayım dedim ...  İşte O yerin öyküsü hemde değişik olduğunu tekrar vurgulamak istediğim o bilgileri ile...

New York’ta bulunan bu heykelin masraflarının bir bölümünü atalarımız olan Osmanlılar tarafından ödendiğini bende birçok insan gibi yeni duydum..Bir de heykel normalde Mısır’a dikilecekmiş !
Mustafa Reşid Paşa, 23 Kasım 1854 yılında dördüncü kez sadrazamlığa getirildi.

"Fransız Partisi"ne mensup Mısır Valisi Said Paşa, Mustafa Reşid Paşa’dan nefret ediyordu. Süveyş Kanalı Projesi’ni hayata geçirmeyeceğini biliyordu. Bu nedenle bir hafta sonra projeyi imzaladı.

İmzalanan sözleşmenin altında ilginç bir madde vardı:
Kanalın Akdeniz’e açıldığı yere dev bir heykel yapılacaktı. Heykel, firavunlar döneminin giysilerine bürünmüş bir kadın şeklinde olacak ve elinde "Asya’nın ışığının Mısır’dan geldiğini" sembolize eden bir meşale olacaktı!

Heykel, dönemin ünlü heykeltıraşı Frederic Auguste Bartholdi’ye sipariş edildi. Yüklüce avans verildi. Bartholdi işe başladı. Birkaç sene sonra tamamlanan heykel, Marsilya’dan gemiyle yola çıkacaktı. Ancak Said Paşa ölünce yerine gelen İsmail Paşa, Müslüman bir coğrafyada heykel olmaz diyerek heykeli istemedi.Süveyş Kanalı, 1869’da dünyanın dört bir tarafından gelen davetlilerin katıldığı büyük ama heykelsiz hali ile törenlerle açıldı.Heykeltıraş Bartholdi ’nin eseri, Paris’te bir depoya kondu ve tarihine terk edilmişti.O yıllarda ise Fransa ile ABD arasında kankalık başlamıştı. Paris’te kurulan Fransız-Amerikan dostluk grubunun lideri olan Edouard Rene Lefebvre de Laboulaye , Amerikalıların Fransa’nın dostluğunu daima hatırlamaları için bir hediye vermek istediğini belirtti.Tabi herkesin de aklına geleceği gibi bu hediye Özgürlük Heykeli 'nden başka bişey değildi (:

Heykel grubunda ismine uyacak şekilde bir elinde hukuku simgeleyen bir kitap ve diğer elinde de dünyayı aydınlatan özgürlüğün sembolü olan bir meşale olması kararlaştırıldı.Siparişi yine aynı heykeltıraşa yani Frederic Auguste Bartholdi ’ye verildi. Bartholdi ’nin Süveyş Kanalı için yaptığı bu heykelin elleri, kolları ve yüzünde değişiklikleri uyguladı...
Bartholdi, New York’a yanında Süveyş Kanalı’nın mühendisi olan ve ayrıca heykelinde fikir babası olaraktan Ferdinand de Lessepse’yi de alarak gitti.Daha sonra tarihler 25 Ekim 1886 'yı gsöterdiğinde heykeli New York ' ta açtılar.Tabi biraz da garipsenecek bir durum belki ama birçoğumuzun öğrenmesi iyi oldu bunu sanki....

4 Eylül 2009 Cuma

Romantizm

Bu sefer farklı bir tür yazı yazmak isteği doğdu içimde ve yakın çevreme sordum romantizmi bir kaç kelime ile anlatırmısın diye...
Cevaplayanlarda oldu konu hakkında bilgili olmayanlarda...Ama şu yorumları aldım ;

Aşkı yaşayabilmektir.
Et ete değecek
Ben bilmemki ya bana çok uzak o.



Bu yorumlardan sonra geçelim romantizmi biraz daha detay olarak incelemeye...
Aslında yaklaşık olarak 1790'dan 1850'ye kadar Avrupa'da gelişim göstermiş büyük bir akımdır. Edebiyatın , müziğin
felsefenin görünümünü köklü bir şekilde değiştiren ve resimde de bir yenilenmeye yol açan romantizm ,
belli bir tanıma girmeyen niteliğini korumakla beraber var olmanın ve özgür bir ruh hâlini işaret almanın gereği olarak
tanım yapılmaktadır.

Bu yorumlardan sonra bir bir arkadaşımın bana konu hakkında biraz yalnızlıkla alakalı olabilse de
attığı bir maili paylaşayım sizlerle...

Geçenlerde okuduğum bir yazı beni çok etkiledi ve bende bunu yazmaya karar verdim . o yazıda insanların tüm gayeleri
gerçek olsa da hep bir yanlarının eksik, mutsuz ve huzursuz olduklarını yazıyordu. Bunun sebebi de kendimizle
yüzleşmememizmiş. Başta pek üstünde durmamıştım ama bi süre düşündükten sonra ne kadar doğru söylediğini fark ettim.
İnsan önce kendini tanımalı, bilmeli. Yalnızlığın tadına bakıp onu sevmeli. Yalnız başına sevdiği şeyleri yapmalı.
Gezmeli, tozlamı ; yiyip içmeli tek başına. Çünkü yalnızlığın miyadını doldurmayan insanın bir yanı hep eksik kalır.
Her türlü insan ilişkilerinde terk etme ve terk edilme korkusu yaşar kendini tanımadığı için yalnız kalmaktan kaçar yani.
Bu hayatta mutlu olmak için, huzurlu ve başarılı olmak için ilk adımı atın ve yalnız kalıp kendinizi tanıyın.

Soranlar oldu peki sence romantizm nedir diye bana da ?

Bence...
Seni seden koparıp alabilen sana farklı olduğunu hissettiren ve dünyada her an yapılabilmesi çok güç olabilen birşeydir.

Peki sizce ???